28 Haziran 2010 Pazartesi

Psikoloji



Yüzyıllar içerisinde insanlık, bilimin ellerinden gelen darbelerle iki kez, naif özsevgisinin yaralanma acısını yaşamak zorunda kalmıştır:
Birincisi, dünyanın merkez olmadığını, akıl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içerisinde sadece bir nokta olduğunu anladığında...
İkincisi, biyolojik çalışmalar özel yaratılmışlık ayrıcalığını elinden alıp soykütüğünü hayvanlar alemine indirdiğinde...
sigmund freud

(inkâr psikolojisinin bu yüzyıldaki temelleri)

15 Nisan 2010 Perşembe



“Sanman ki sefâdan semâ-i râhe derim.
Döner döner bakarım, kûy-i yâre âh ederim.”

Sözde, yazılı metinlerde, dil ağdalarında değil özde insancıl ve ahlâklı, ve dolayı hiç bir ispata gerek duymayacak kadar içi rahat bir insanlık ve kültür duruşu.
Eşitliğini ezdirmemiş anadolu kibelesi kırıntıları. Çok yaşa.
.
.
.
denkgele,
"I have no religion, but if I were to choose one, it would be that of Shariati"
(Bir dine inanmıyorum, ama seçmek durumunda olsaydım Ali Şeriati yolunu seçerdim/sartre)

Nazire,
Bir peygambere inanmıyorum.. Ama kadın bir peygambere inanmayı çok isterdim.

12 Ocak 2010 Salı

Pp






Yok bu şehr içre senin vasfettiğin ,
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana





rafa kalkmış projeler..

14 Nisan 2009 Salı

The Piano




The Piano - Amazing Short
Müzik : Yann Tiersen
"Comptine d'un autre été: l'après midi", Amelie Soundtrack
Track 04
~E minor melancholy

ana kaynak

23 Ocak 2009 Cuma

Şiir, düşünceler.. -3- Girişler





Birdenbire duyarsan geceyarısı,
görünmeyen bir alayın geçtigini
eşsiz ezgilerle, seslerle




Birdenbire duyarsın geceyarısı    (merak, şüphe)
görünmeyen bir alayın geçtiğini  (macera, gizem)
eşsiz ezgilerle, seslerle              (coşku, eğlence) (1)

Odaklamayı bilen, yetkin bir giriş. Hikâyesi çekici. Bir iki defa dilinde gezdirmekle şiirsel güzelliğini de anlıyorsun. Bu durumda, mısralar tesadüfi yakalanmış değilse, şiiri uzun süre okutacağını garanti ediyor. Ki bu örnekte Kavafis'ten bahsediyoruz. Tesadüf bir yana adım adım ne kadar bilinçli hareket ettiği görülüyor. Devam:

-artık boyun eğen yazgına, başarısız yapıtlarına,
tasarladıgın işlere,
hepsi aldanışlarla biten-


Nereden nereye. Hayat tuhaf, edebiyatta öyle. Bu devam belki de hayal
ettiğiniz olası girişlerde yok fakat peşinden bir düzelti, teselli geliyor:

ağlamayasın boş yere. (2) Şiirin tamamı için.. (3)

Sarsıcı bir başlangıç. Poe'nun Kuzgun'undaki müthiş girişe(4) yaklaşmış Kavafis. Giriş atmosferinin şiiri okutma şevkini gösteren özenli ve çalışılmış dizeler. Ve, "ne dediğini bilmek".

Şiir teorisi okumayı yavan ya da zor, kompleks bulsaydım şairleri etüd ederdim. Teori olmuyorsa pratik. Okumak, ezberlemek ya da hatmetmek değil de; satranç oyunlarını etüd etmek gibi, şiiri kendi sorularınızla çalışır, incelerseniz, çıkartacağınız çok şey var.
o - x - o - x 

(1) İlk olarak hedef aldığı, tetiklediği düşünülen duygu ve düşünceler. Ve, kendinize has ilaveleriniz.

(2) Burada mesela, Her dilde olmayacak bir güzellik var.
-artık boyun eğen yazgına, başarısız yapıtlarına,
tasarladıgın işlere, hepsi aldanışlarla biten-

ifadesi bize "ne oluyoruz" diye düşündürttükten sonra peşinden,
ağlamayasın boş yere
gelir ve gönlümüzü alır, şiiri rayına sokar.
Misal ingilizcesinde bu devam "DONT mourn (ağlamayasın artık)" diye başlayarak bu tadı kaçırmıştır.

(3) Giriş çevirisi oldukça iyi olduğu halde devamında birkaç kelime seçimi biraz akışı zorlaştırmış.

Çoktan hazırmış gibi bir yiğit gibi
hoşçakal de ona, giden İskenderiye'ye
=> burada giden yerine "yiten" daha çok şey
anlatıyor. Şiiri okuduğunuzda "yitirmek" kelimesinin daha iyi durduğunu göreceksiniz.
==
Çoktan hazırmış gibi bir yiğit gibi
hoşçakal de ona, giden İskenderiye'ye
=> sadece tavsiye : "çoktan hazırmış gibi, yiğitçe, hoşçakal de ona..."
==
...
kesin adımlarla yaklaş pencereye, => "kararlı adımlarla" diye okursanız "kesin"
kelimesinin yanlış seçim olduğu bariz.
vs.

(4) Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin
tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum,
yorgun ve sıkıntılı-
uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki,
bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca oda kapımı çalan, çalan birisi gibi
...


28 Aralık 2008 Pazar

Eşlerinin gözünden ünlü edebiyatçıların ev halleri



Sermet Sami Uysal, 1954 yılında Cumhuriyet Gazetesi için ünlü edebiyatçıların tek tek kapılarını çaldı ve onların eşleriyle anket yaptı. Eşleri, tanınmış edebiyatçıları bakın nasıl anlatıyor.



Leman Ataç (Nurullah Ataç’ın eşi) Kumarına kızarım

Nurullah Ataç: Siz sormadan ben söyleyeyim, evde içki içmeme kızarlar.
Leman Ataç : Kumar oynamana da kızarız. Ayrıca sık sık "Sıhhatimle bu kadar alakadar olmayın, bıktım usandım sizden" diye bağırır.
Ne zaman evlendiniz Leman Hanım?: 28 sene oluyor. (1926)
Nurullah Ataç köşesinden bağırır: Leman, yengemin ablasının kızıdır.
Leman Hanım, eşiniz en çok neyi sever?: Kavgayı.
Nurullah Ataç gülerek söze karışır: Ben aksi kanaatteyim, asıl bizim hanım sever kavgayı.
Leman Hanım, eşinizin batıl inançları var mıdır?: Ah sadece gávurum der gezer!
Nurullah Ataç: Gávur değil dinsizim.
Leman Hanım, eşinizin hoşlandığı şeyler: Sofrasının çok kalabalık olmasını ister.
Hoşlanmadığı şey: Temizlik.
Nurullah Ataç: Doğru, evlenmeden önce hiç yıkanmazdım, şimdi altı ayda bir yıkanıyorum.
Eşiniz ev işlerinde size yardım eder mi?: Ne gezer.
Çalışırken ne yapar?: Bol kahve içer.
Çalışırken en sevdiği şey: Yatakta makine ile yazı yazmak.
(alıntıdır)

Nurullah Ataç'ın neden eleştirmen olduğu...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Kibele bereketini sunar..

.
.
Salâhattin Bey kızın yaşı küçük olduğunu, gözlerini dünyaya kendi evinde açtığını düşünerek onu yola getireceğini, kendisine bir arkadaş yapabileceğini zannetti durdu. Ona evlat ve kardeş muamelesi yapacak oldu ve çirkin bir alayla karşılandı; efendi ve hâkim muamelesi yapacak oldu, ya isyan, yahut da, daha ileri gidecek olursa, bayılma nöbetleri ile karşılaştı; en nihayet ona tam bir eşitlik vermek isteyince de bir sürü yersiz taleplere, saçma hareketlere ve sonradan görme arzulara tahammül mecburiyetinde kaldı.
Bereket versin, Anadolu'nun bu yalnız kendisine mahsus dertleri yanında bunların gene yalnız kendisine mahsus çareleri vardır. Bunlardan en birincisi "rakı"dır.
.
.
S.Ali Kuyucaklı Yusuf